İLETİŞİM PROBLEMLERİ ve İLETİŞİM BECERİLERİNİ GELİŞTİRME

İletişim en az iki kişi ile  ve kişilerin birbirlerini fark etmesi ile oluşan bir kavramdır. Aslında kişiler birbirlerinin farkında olduğu an iletişimi başlatmış olur. İletişimde önemli olan hususlardan ilki, kişinin karşı tarafa kendisini ifade edebilmesi ve bu ifade ediş biçimi ile karşıdaki kişilerin bunu anlamasıdır. İnsanlar iletişimi doğduğu andan itibaren kullanmaya başlamaktadır. Bebekken babıldama, çocuğun gelişim çağında temel kelimeleri söylemeye çalışması, okuma yazmayı öğrenmesi ve bunu dile getirmesi, arkadaşları ile, ailenin fertleriyle, toplumda yer etmiş birisi olarak toplum önünde konuşmalara kadar hepsi iletişim adı altında toplanmaktadır. İnsanlar birbirleri ile iletişim halinde olurken söylediklerini aktarmak ve  karşısındaki kişiler tarafından anlaşılmak istemektedirler. Çünkü insanlar iletişimle ve iletişim araçları ile  kendilerini ifade etmektedirler. İletişim problemlerinin oluşmasında ki en önemli etkenlerin başında insanların birbirlerini anlayamaması, birbirlerini yeterince dinleyememesi, duygu ve düşüncelerini açıkça ifade edememesi, karşısındaki kişi veya kişiler ile rahat konuşamaması ve çekingen olması gelmektedir. Oluşan bu problem çerçevesinde insanlar topluma karşı negatif bir durum ortaya koyabilmektedir. Aslında bunun ana temeli iletişim becerilerini kullanamamaktan kaynaklı olabilmektedir. İletişim problemlerinin yansıması olumsuz sonuçları beraberinde getirebilmektedir. Duyguların, düşüncelerin sağlıklı bir şekilde yansıtılmadığı zaman, taraflar arasında iletişim kopukluğuna sebebiyet vermektedir. İletişim kopukluğunun nedenlerinden bazıları kullanılan dilin sığ oluşundan, sözcükleri yetersiz, abartılı dile getirilmesinden, söylenenin açıkça ifade edilmemesinden kaynaklanmaktadır. İletişimi daha aktif bir şekilde kullanmak ve iletişim becerilerini geliştirmek için bazı ipuçları bulunmaktadır.

İLETİŞİM BECERİLERİNİ GELİŞTİRMEK İÇİN NELER YAPILMALIDIR?

İletişim becerileri sözlü ya da sözsüz olarak karşı taraftaki kişilerle etkileşim halinde olmaktır. Süreç dinamik ve devinim içerisinde gerçekleşmektedir. Nasıl ki konuşarak bazı şeyler karşı tarafa iletiliyor ise, konuşmadan jest ve mimiklerimizle, vücut dilimizle de iletişim kurarak etkileşimde bulunabiliriz.İletişim becerilerinde etkili dinleme, diksiyonun etkin kullanılması, sesinizi karşı tarafa kabul edilebilir bir şekilde aktarma, beden dilinin doğru yerde ve doğru bir biçimde kullanılması gibi hususlar yer almaktadır. Bu hususlar yerine getirildiği zaman iletişim becerileri daha aktif bir şekilde kullanılmış olur. Kendimizi anlattığımız, ifade ettiğimiz sürece tanımlandığımız bu toplumda etkin ve aktif olmak oldukça önemlidir. İletişim toplumda  bağlı bulunan her yerde kullanıldığı için kişinin kendisini ifade etmesi, kendi niteliğini bu denli ortaya çıkarması ve iletişim becerilerini yerine getirmesi insanlara güven vermektedir. İletişim becerisini geliştirmek ve çeşitlendirmek için bazı ipuçları bulunmaktadır. Bunları ;

  • Etkin dinleyici konumunda olmak ve etkili konuşabilmek,
  • Güler yüzlü olarak aktarılan mesajları net olarak karşı tarafa iletmek,
  • Empati becerisini geliştirmek ve önyargı durumlarından arınabilmek,
  • Jest ve mimikleri, kısaca beden dilini etkin bir şekilde kullanmak,
  • Kendinizi doğru bir biçimde ifade edebilmek, 

            olarak sıralanabilmektedir.

İletişim becerilerini karşı tarafa yansıtırken sözlü veya sözsüz olarak aktarım sağlanmaktadır. Duygu ve düşüncelerin sözlü olarak ifade edilmesi sözlü iletişim olarak bilinmektedir.  İletişimde alıcı ve gönderici konumu bulunmaktadır. Gönderici konumunda ki kişi alıcıya kelimesel ifadeleri doğru bir biçimde aktarması gerekmektedir. Alıcı konumundaki kişi ise göndericinin anlatmak ve aktarmak istediği şeyleri doğru bir biçimde anlaması sağlanmalıdır. İkili etkileşim ağı oluşan bu iletişim biçiminde alıcı ve gönderici doğru bir biçimde iletişim kanallarını kullanmış olur. Ayrıca bu sözlü iletişim becerilerinin gereksinimleri arasında ; söylenileni açık ve doğru kelime aktarım sağlama, konuşarak iletişim becerilerini geliştirme, sözsel olarak aktarımın dışında jest ve mimikleri aktif kullanmak gibi şeyler bulunmaktadır.

Son olarak iletişim problemlerini, iletişim becerilerinin geliştirilmesi ile beraber en minimale indirilmesi sağlanılmaktadır.Tıpkı sosyal yaşama uyum sağlamak gibi iletişim becerisi giderek gelişen bir durum ortaya koymaktadır. Kişilere özgüven sağlamakla birlikte, kişisel olarak, topluma hitap etme ve toplumda var olabilme işlevini rahatlıkla gerçekleştirilebilmektedir. İletişimi doğru bir şekilde aktarmak, anlaşılan kalıpları doğru bir biçimde yansıtmak iletişim için ve iletişim kanalları için oldukça önemlidir.

ÖĞRENCİ KOÇU – AİLE DANIŞMANI : Meriç YILDIRIM

KİŞİDE BAĞLANMA PROBLEMİ 

”İnsan birine bağlanınca o kişiyi hayatının merkezi noktasına alır, bir an düşünür o olmazsa ben ne yaparım, onsuz hayatım anlamsız olur ve hayata dair onsuz bir beklentim olmaz diyerek duygularının esiri olmuştur. Kişi geçmişte yaşadığı duygu boşluklarını öylesine doldurmak ister ki bunun sonucunda kişi de bağlanma problemi ortaya çıkmaktadır. Kişi bağlanma durumunu etkin hale getirerek bağlandığı kişi için her şeyi göze almaya kararlıdır. Sağlıksız olarak nitelendirilen bu ilişki kalıpları insana oldukça zarar verir ve sonu hüsranla biten bir ilişki gözle görülür bir anlam taşır. İnsanı sevmek, ona değer vermek ve hayatı paylaşmak için ortak bir paydada buluşmak elbette ki güzel bir duygudur. Ancak bunu karşılıklı olarak güven ve ölçülü bir şekilde yapmak ilişkiler için temel esasları barındırmaktadır. Aşırı bağlanma ilişkilerde duygu bozukluğuna,strese,özgüven eksikliğine, kişinin yaşam kalitesinin düşmesine ve değer algılarının azalmasına sebep olmaktadır. İlişkilere yüklenilen anlam oldukça derin duygularla beslenerek bir kalıba sığdırılamamış olabilir, mantığın yerini duyguların hakimiyeti aldığı ilişkilerde gerçekleşen olumsuz durumlar ilişkiye gerçek anlamda zarar  vermektedir. Aşırı bağlanan birey ilişkilerinde direnç göstermeye her zaman için elverişlidir. Çünkü kaybetme düşüncesi duyguları esir almakla birlikte, sonu istenilen şekilde bitmeyen bir kısır döngü içerisine kişi veya kişileri almaktadır. Fiziksel olarak ayrıldığın kişiden zihinen kopamamak aslında onunla edindiği alışkanlıkların bir sonucu olarak bireyin karşısına çıkmaktadır. Bağlanan kişi ilişkiyi yaşadığı kişinin gidecek olma olasılığını bile düşünmemek ister, ancak diğer yandan da kaygılıdır. Bu kaygı bireyi daha fazla bağlanma içerisine yerleştirir ve daha  çok sevmeye daha çok hayatının merkezi noktasına almaya başlar. İlişki yönetimi burada ikinci plana atılmaktadır ve daha sonraki oluşabilecek yoğun sorunsal düzeyler kendisini yavaşça belli etmeye başlar. Birey kendisinin geçmişte yaşadığı duygu eksikliğini, şu an yaşadığı ilişki ile doldurmaya çalışırken bağlanma içgüdüsünü giderek yoğunlaştırır. 

İlişkinin sağlıklı bir şekilde yaşanabilmesi adına aşırı bağlanmak yerine değer kavramını karşılıklı şekilde belirlemek, kişinin kendi öz saygısını yitirmeyerek ilişkiye devam etmek, ilişkinin kendisine zarar verdiğini düşündüğü an olur ve olmaz şeyleri mantık çerçevesinde kurarak bunların dengesini kurması, hayat standartlarının daha etkin kullanılması açısından önemli bir durum ortaya koyacaktır. Kişi hayatta tek başına kalabilir, çok sevdiği birinden ayrılmak durumunda olabilir ancak  kişinin kendi amacı zorluklarla nasıl mücadele edebilmesi gerektiğini bilmesi gerekmektedir. Nasıl ki mutluluğumuz ya da mutsuzluğumuz sevgiyle bağlandığımız şeylerin niteliğine bağlıysa, kendimize ait değerlerin niteliğini de ona göre belirlememiz gerekmektedir. 

Tıpkı  Jean-Jacques Rousseau ‘nun “Binlerce şeye bağlanmaya çalışıp, birer birer elimden kaçırdıktan ve tek başıma kaldıktan sonra, tekrar kendi ayaklarım üzerinde durabiliyorum.” sözünde dediği gibi.

Kendinizi her zaman için değerli kılmanız ve kendi lideriniz olmanız hayatın yaşanabilirliliği açısından sizlere verilen bir ödül olmalıdır.